Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Numan Telci, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin Türkiye ziyaretini ve bu ziyaretin Orta Doğu’ya olası etkilerini AA Analiz için kaleme aldı. Mısır Cumhurbaşkanı Türkiye’de Orta Doğu için hangi yeni adımlar atılıyor?
***
2011’de Tunus’ta başlayan ve daha sonra Mısır, Suriye, Libya ve Yemen gibi ülkelere yayılan Arap devrimleri, Türkiye’nin Orta Doğu politikalarında daha aktif olduğu bir dönemi de başlattı. Esasında bu süreç sadece Türkiye’nin değil bölgesel birçok aktörün de benzer aktif ve müdahaleci politikalar izlediği bir dönemdi. Türkiye, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, İran ve Katar bu siyasi çekişme ortamının ana bölgesel aktörleri olarak öne çıktı. Bu durum 2020’li yıllara kadar devam etti. Ancak bu dönemden itibaren farklı bölgesel ve küresel dinamiklerin de etkisiyle söz konusu aktörlerin bir yumuşama dönemine girdikleri gözlemlendi.
2010’lu yıllarda ayrışan dış politika yaklaşımları sebebiyle kriz alanlarına yönelik ortak müdahale etme imkanı bulamayan Ankara ve Kahire, kaotik bir döneme giren uluslararası siyasette krizlerden minimum düzeyde etkilenmek için ortak hareket etmenin önemini fark etti.
Bu noktada, özellikle Türkiye birçok bölgesel aktörle ilişkilerini normalleştirme politikası izledi ve bunda büyük oranda başarılı oldu. Ankara’nın yürüttüğü bu strateji, 2010’lu yıllar boyunca izlenen rekabetçi politikalara ara verilmesi ve işbirliği gündeminin öncelenmesi bağlamında gerçekleşmeye devam ediyor.
İlişkiler nasıl rayına oturdu?
Mısır, bu kapsamda Ankara’nın hassasiyetle yaklaştığı ve ilişkilerde normalleşme amaçladığı ülkelerden biri. 2013’te Mısır’da yaşanan yönetim değişikliğinin ardından iki ülke yönetimlerinin karşılıklı sert söylemleriyle zaman zaman bölgesel kriz alanlarında karşı karşıya gelindi. Bu durum Orta Doğu’nun iki kadim ve güçlü aktörü arasında yaklaşık 10 yıllık bir diplomatik kriz yaşanmasına sebep oldu. Bu dönemde Doğu Akdeniz’den Kızıldeniz’e, Libya’dan Somali’ye uzanan bir coğrafyada ayrışan gündemlerin hakim olduğu bir süreç yaşandı.
Kriz alanlarının daha da ötesinde iki ülkeyi ortak bir vizyonda birleştiren mesele İsrail’in Gazze’de yürüttüğü katliamlar. Bu durum, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Toplantısı’nın sonuç bildirgesinde kendisini açıkça gösteriyor.
Türkiye’nin bölgesel normalleşme inisiyatifinde ilk adım attığı ülkelerden olan Mısır, ilk etapta mesafeli tutumunu devam ettirdi. Daha sonra karşılıklı anlayış ve verimli diyalog süreçlerinin de etkisiyle Türkiye ve Mısır arasında bir normalleşme ivmesi yakalandı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, 2022’de Katar’da düzenlenen Dünya Kupası’nda bir araya gelerek önemli bir kırılmayı gerçekleştirdi. Bunu izleyen süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan 2024’ün şubat ayında Mısır’ı ziyaret etti ve iki ülke ilişkilerinde önemli bir eşiğin aşılmasını sağladı. Ziyarette Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yi Türkiye’ye davet eden Erdoğan, bölgesel ve küresel krizlerin çözümü konusunda iki ülke arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi gerektiğine de vurgu yaptı.
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi Türkiye’de
Bu davete icabet eden Mısır Cumhurbaşkanı Sisi 4-5 Eylül’de Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaretin ilk günü iki ülke cumhurbaşkanları, bakanlar ve üst düzey bürokratların katılımıyla düzenlenen 1. Türkiye-Mısır Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Toplantısı’na ayrıldı. Bu toplantı kapsamında iki ülke arasında ticaret, savunma, enerji, sağlık, eğitim ve çevre gibi 17 farklı alanda işbirliği anlaşmaları imzaladı. Dolayısıyla bu ziyaretin ana hedefi ikili ilişkilerin geliştirilmesidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamasında Türkiye’nin Mısır’la işbirliğini yeni alanlara yaymak istediğini vurguladı. Erdoğan, bu bağlamda özellikle doğal gaz ve nükleer enerjiyi örnek verdi. Bu stratejik iki alan aslında iki ülkenin Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına yaklaşımlarında da ortak stratejiler izleyebileceklerini gösteriyor. Bunun yanında, hem Türkiye’nin hem de Mısır’ın son yıllarda artan sanayi üretimine paralel olarak enerji talepleri de artış gösterdi. Bu anlamda nükleer enerji konusunda işbirliği yapılması uzun vadeli bir stratejinin ürünü olarak görülebilir.
Ziyaretin bir diğer hedefi ise bölgesel ve küresel krizlerde ortak bir dış politika vizyonu sergileme konusunda iki ülke arasındaki etkileşim ve koordinasyonun güçlendirilmesidir. Nitekim, özellikle 2010’lu yıllarda ayrışan dış politika yaklaşımları sebebiyle kriz alanlarına yönelik ortak müdahale etme imkanı bulamayan Ankara ve Kahire, kaotik bir döneme giren uluslararası siyasette krizlerden minimum düzeyde etkilenmek için ortak hareket etmenin önemini fark etti.
Sudan ve Libya gibi kriz alanlarının olumsuz etkilerini çok daha yakından hissetmesi ve Etiyopya ile yaşanacak olası bir askeri karşılaşmadan önemli ölçüde etkilenecek olması Mısır’ı ciddi anlamda endişelendiriyor. Benzer şekilde Türkiye de özellikle Doğu Akdeniz’in istikrara kavuşması, enerji kaynaklarının adil bir şekilde paylaşımı ve Libya ve Somali gibi ülkelerle kurduğu güçlü ilişkilerin sürdürülebilmesi gibi konulara büyük bir hassasiyetle yaklaşıyor.
Gazze’de ortak duruş
Bütün bu kriz alanlarının daha da ötesinde iki ülkeyi ortak bir vizyonda birleştiren mesele İsrail’in Gazze’de yürüttüğü katliamlar. Bu durum, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Toplantısı’nın sonuç bildirgesinde kendisini açıkça gösteriyor. Metinde Gazze’de yaşananlar kapsamlı biçimde ele alınırken, Türkiye ve Mısır’ın İsrail’in durdurulması konusunda üst düzey eşgüdümle hareket etmesi gerektiği vurgulanıyor. Bu kapsamda, uluslararası toplumun harekete geçirilmesi de dahil olmak üzere her türlü adımın atılmasının gerekliliği taraflarca belirtildi. Toplantı sonrasında yaptığı açıklamada Mısır Cumhurbaşkanı Sisi de Türkiye’nin tutumunu desteklediklerini ve Filistin’in resmen tanınması gerektiğini ifade etti.
Küresel siyasette çatışma ve ayrışmaların hakim olduğu bu günlerde Türkiye ve Mısır’ın işbirliği odaklı siyasi tutumları bölgesel krizlerin çözümü konusunda tüm aktörlerce benimsenmesi gereken bir yaklaşımdır. Orta Doğu siyasetinde öne çıkan aktörlerin çatışan ajandalara sahip olmaları bölgede kalıcı istikrarın ve güven ortamının sağlanmasını engelleyen başlıca unsurdur. Bu durum, özellikle 2010-2020 yılları arasında Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde yaşanan gelişmelerde açıkça gözlemlendi. Barındırdığı doğal kaynaklar, genç ve dinamik nüfusu ve küresel ticaretin merkezindeki konumuyla Orta Doğu’nun kayıp bir 10 yıl daha geçirmemesi bölgesel aktörlerin çatışma değil uzlaşma kültürünü benimsemesine bağlı olacaktır.
[[Doç. Dr. İsmail Numan Telci Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesidir.]
Kaynak : AA